AH TAMARA
Bir sonbahar gecesi size bir ilkbahar efsanesi anlatayım….
Bir bahar günü… Rüzgar esmekte… Bademler çiçek açmakta… Doğa uyanmakta….
Yer Van Gölü kıyısı… Bir genç göl kenarında otururken gözünü karşıdaki adaya diker… İçinden bir ses, git keşfet orayı der… Ve genç başlar yüzmeye… Varır adaya… Bademler altında bir güzel kız görür. Adı Tamara… Aşık olurlar delikanlı ile kız biri birlerine… Başlarlar buluşmaya… Kız adadaki manastırın keşişinin kızıdır…
Buluşmalar çok sıklaşmıştır… Her geçen gün özlemektedirler birbirlerini…
Kız gündüzleri sahile gelememektedir görüşmek için. Manastır gelenekleri buna müsade etmez… Ancak geceleri görüşebilirler… Her akşam da müsait olmayabilir. Onun için aralarında bir işaret belirlerler… Tamara ne zaman sahile inecek olursa kıyıda bir ateş yakacak, genç de yüzerek gelecek adaya… Öyle de yaparlar… Pek çok gece buluşurlar, sabahlara kadar beraber kalırlar kıyıda… Sabah olunca kız manastıra, odasına döner, delikanlı da yüzerek karşıya geçer…
Aylarca ateş vasıtası ile yaptıkları haberleşme sistemi ile buluşurlar, görüşürler, sevişirler, ruhlarında hissederler hep birbirlerini…
Zaman geçer, adadakiler fark ederler olayı ve keşişe haber verirler… Önlenmeli olay… Keşişin kızı, bilinmeyen bir genç ile buluşuyor diye bir söz çıkarsa, zorda kalır keşiş efendi… Ama bir yandan da kızına kıyamaz… “Sevmişler birbirlerini, olsun, hoş karşılayalım, buluşsunlar… Hem tebrik ederim kızımı… Kendisi için onca tehlikeyi göze alan bir genci seviyor.. Ucuz bir sevgi değil… Böyle bir sevgi engellenmemeli…” der keşiş.
Ama çevredekiler öyle düşünmezler… Keşişin gelenek ve göreneklere göre korunması gereken onurunu kurtarmak adına, kız ile oğlan arasına girmek isterler… Bir tuzak kurarlar delikanlıya…
Fırtınalı bir gecede ateş yakarlar kıyıda… Genç görür ateşi… Tamara kendisini çağırmakta…. Hemen gitmeliyim der… Ama ateşi yakan Tamara değil… Kötü yürekli, kara kalpli, fitne kişiler…
Genç bilmez bunu… Tamara çağırıyor diye düşünür… “Sevgili gel derse varılmalı, fırtınalı gece olsa da” diye düşünür delikanlı ve atılır sulara…
Dalgalar arttıkça artar… Adaya yaklaşınca gencin gücü biter… Kıyıya varamayacağını hissetmiştir… En azından sevdiğime geldiğimi haber vereyim, sesimi duyurayım diye seslenir tükenmekte olan gücünü toplayarak…. Aaah Tamara, aaah Tamaraaa…. Tamara duyar gencin sesini… Hemen koşar kıyıya… Gencin dalgalar arasına karışan sesini duyar devamlı…. Kıyıda yanan ateşi görünce anlar kız sevdiğine adadakiler tarafından bir tuzak hazırlandığını… Ve Tamara tutamaz kendini, o da salıverir Van Gölü’nün sularına bedenini… Yüzmeye çalışır sesin geldiği yöne doğru… Ve dalgalar yutar kızı da…
O gündür bu gündür adada fırtınalı günlerde yankılanır gencin sesi kıyıda ve karşı dağlarda… Ah Tamara… Ve adanın adı Ah Tamara daha sonra Ahtamar… şimdi Akdamar adası olur…
Söylence işte…
————————-
Van, 27 Eylül 2007 01:22
Muammer Çelik