Isparta gezi planı. Google Haritalardan hazırladım. Otogar başlangıç noktası olarak seçildi.

Isparta tarihinin kısa özeti: 
Psidya dağlık bölgesi kenti olan Isparta 11. yüzyıla kadar hemen hemen tüm Orta Anadolu kentlerinin tarihine paralel bir tarih izler. Selçukluların eline Barida ismi ile geçen kent Osmanlı döneminde  kısa bir süre bölge ile birlikte Hamit ili olarak anılır.  
Şehrin isminin hikayesi işe şöyle:  Kentin adının Hititliler daha sonra Lidyalılar döneminde Barida olduğu, helenistik dönemden sonra da Grekleri Barida isminin başına Eis getirdikleri ve Eis Barida olarak andıkları (Eis-Barida=Baridaya) rivayet edilir.
Başka bir rivayete göre ise şehir Sabardo veya Sabarda olarak anılır.
Mutlaka grek etkisi ile başına Eis alarak Eis Barida veya Eis Sabardo olup zamanla Ispartaya dönüşmüş olabilir… İstanbul da öyle… Eis Stanpolis iken, Eistanbolis, Eistanboli, İstanbul olur… Isparta da böyle bir gelişme geçirmiş olabilir…
İnternette kente gelen Spartalıların bu ismi verebilmiş olabileceği iddiası da vardır. Ama bu iddia hemen hemen imkansız olacak kadar düşük ihtimallidir, çünkü bu iddia herhangi bir bilimsel kaynağa veya belgelere dayanmamaktadır.
İsmi Barida olan kent 1204 yılında tamamen Selçuklu egemenliğine girer… 1300 yıllarında Selçuklu devletinin Moğol işgali ile yok olması ile bölgenin yönetiminde önceleri hakim olan Hamitoğulları beyliği bağımsızlığını ilan ederler. Moğollar ile süren mücadelelerden sonra 1320li yıllardan sonra tam bağımsız olurlar…
Bölge Hamitoğulları tarafından 1380li yıllarda 1. Murat’a satılır. 
Liman şehri Antalya’ya giden kervan yolları üzerinde olması nedeni ile Isparta Osmanlı döneminde devamlı önemli küçük bir ticaret merkezi olarak varlığını sürdürür… 
1556 yılında şehirde büyük bir deprem olur.
1780 yılında Isparta büyük bir sel felaket yaşar. Sel Gölcük boğazından gelir. Başta Tekke ve Yayla mahallelerini ve şehrin pek çok yerini sel vurur.
Müslümanlar, rumlar, ermeniler elbirliği ederek yardımlar toplarlar ve tekke mahallesine büyükçe bir kanal yaparlar.
1814 senesinde şehirde büyükçe bir yangın çıkar. Çarşı tamamen yanar.
17 Haziran 1826 tarihinde Yeniçeri Ocağının kaldırılması Isparta’daki eşraf ve mahalli yetkililer tarafından memnuniyetle karşılanmadığından 2. Mahmut Isparta’yı biraz cezanalnıdır.
Bölgedeki bazı nüfuz sahibi Eşrafa göz dağı verilir. Hatta 1831 yılında bir Nizamı Cedid alayı şehre gelir ve 3 yıl burada kalır.
Isparta 1830 yılında ağır bir veba salgını yaşar. Veba 1837 yılına kadar sürer.
2. Mahmut’un 1826 yılındaki Kıyafet devrimine ve 3 Kasım 1839’da yayınlanan Tanzimat Fermanına Isparta halkı karşı çıkarlar. Rıza gösterilirse büyük belaların geleceğini savunurlar.
1848 yılında Isparta Çayından gelen büyük bir sel yaşanır. Nerede ise Isparta’nın yarıdan fazlasını bu sel vurur. 1850 yılında da büyük bir yangın yaşanır. Nerede ise dükkanların tamamı ve birkaç yüz ev yanar.
Bu felaketlerin kılık kıyafet değişikliğine sessiz kalmanın cezası olarak yorumlanır.
1914 yılında Burdur depremi şehirde de çok büyük yıkımlara neden olur. Yaklaşık 500 kişi hayatını kaybeder.
Milli mücadele yıllarında Isparta Kuvayı Milliyeye maddi ve manevi desteklerde bulunur. Demirci Efe Milli Ordu emrine girmek istemeyince Ispartayı üs edinmek ister. Isartalılar Milli Kuvvetleri şehre davet ederler. Miralay Refet Bey şehre girer, Demirci Efe şehri terkeder.
Cumhuriyetin ilanında sonra Isparta önceden olduğu gibi il merkezi olur.
Demografik yapı:
1883 salnamesine göre şehirde 6237 Müslüman + 2087 Rum + 235 Ermeni = toplam 8559 ERKEK NÜFUS var. Bu sayının içinde çocuklar ve kadınlar olmadığı için bu rakamı 3 ile çarpabiliriz.
Şehirde göreceğimiz eserleri kısaca tanıyalım.
Planda başlangıç noktası olarak otogarı seçtim. Ona göre bir gezi planı hazırladım.

Mimar Sinan Camisi veya Hüsrev Paşa Camisi
(Cami iki isimle anılır.)
  

Isparta kültürel miras sayfasındaki bilgileri aktarıyorum. Cami kare bir plana sahiptir. Kuzeybatı yönünde tek şerefeli tek minaresi bulunmaktadır.
Şerefe altları mukarnas, şerefe korkuluğu ise kafes işçiliği tarzında süslemelere sahiptir.
Ana mekân üzerinde bir büyük kubbesi bulunan caminin son cemaat mahallinde beş küçük kubbesi bulunur.
Caminin üst pencereleri renkli cam işçiliği olan vitraylar ile süslenmiştir.
Güney yöndeki üst pencerelerin tamamı vitray işçiliklerine sahip iken diğer yönlerdeki pencerelerin kenarlarında da bu işçiliği görmek mümkündür.
Mihrap kavsarası yedi sıra mukarnasla süslenmiştir.
Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murat Dönemlerinde baş mimar olarak görev yapan Mimar Sinan’ın Osmanlı İmparatorluğu’nda çok sayıda Caminin planını hazırladığı bilinmektedir.
Firdevs Paşa Cami’sinin de 1561 yılında Mimar Sinan tarafından planlandığı ve yaptırıldığı Tezkiretü’l Bünyan, Tezkiretü’-l Ebniye ve Tufetü’l- Mimarin eserlerinde de bildirilmektedir.
Ayrıca, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde “Bu camiyi Koca Sinan bina etti” ifadesi bulunur.
Kitabesi olmayan camiden Isparta Valisi Firdevs Bey’in Miladi 1565 yılındaki vakfiyesinde bahsedilmekte ve bu nedenle camiyi Firdevs Bey’in finanse ettiği anlaşılmaktadır.
Gerek vakfiyesindeki bilgiler gerekse caminin 1561 yılında inşa ettirildiğine dair veriler göz önüne alındığında caminin Mimar Sinan tarafından planlandığı ve yaptırıldığının önerilmesi mümkündür.

——————-

 
İplikçi Camisi  veya Hacı Abdi Camisi veya Halil Hamid Paşa Camisi…

Bir caminin 3 ismi olur mu diyeceksiniz… Oluyormuş…
1. Hacı Abdi Ağa Camisi: Cami 1569 yılında Hacı Abdi Ağa tarafından yaptırılır. Yaptırandan dolayı Hacı Abdi Ağa Camisi olur.
2. İplikçi Camisi: Cami iplikçiler çarşısında olduğu için İplikçi camisi olarak da bilinir.
3. Sadrazam Halil Paşa Camisi: 1769 yılında Sadrazam Halil Hamid Paşa camiyi onartır. Caminin adı Halil Hamid Paşa camisi olarak değiştirilir.
* Caminin bir özelliği de Harimin, yani namaz kılınan iç mekanın bulunduğu yer ikinci kattadır. Alt katlar camiye gelir getirsin diye kiraya verilir. Caminin zorunlu harcamaları bu kiralar ile karşılanır. Günümüzde ise zemin kat Diyanet işleri başkanlığının kullanımındadır.

——————————-

Firdevs Bey Bedesteni
1561 yılında Isparta Valisi Firdevs Bey tarafından Mimar Sinan Camisinin bakım ve tamirat masraflarını karşılaması amacı ile yaptırılır.  Buradaki dükkanların gelirleri ile caminin masrafları karşılanır… 
Üzeri daha önceleri tonozla (kemerler ile) örtülü imiş. 1967 yılında bedesten tamir edilir. O zamanın şartlarında tonoz örtü (kemerler) kaldırılır, üzeri ahşap çatı ile kaplanır. 
Bedesten 2007 yılında yeniden restorasyon görür. Bu kez ilginç bir tartışma çıkar. Isparta’daki eserler Antalya Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından tamir ettirilecektir.  İhale yapılır. Afyon’dan getirilen kesme taşlar ile tamirat yapılır. Halk binanın orijinalinde kullanılan ve bölgede bolca bulunan KÖYKE/KÖVKE TAŞI kullanılmadığı için karşı çıkar. Bu kez tamirat durdurulur. Afyon’dan gelen taşlar söktürülür.  Bu kez horasan harcı hazırlanarak çatlaklar kapatılır… Dedikodusu bol ilginç bir hikaye…

—————-

Kutlubey Camisi –  Ulu Cami

   

Kutlubey Camisi adını 1. Murat döneminde bölgenin yönetimini üslenen Osmanlı komutanı olan Kutlubey’den alır.
İl merkezindeki camilerin en eskisidir. Ulu cami denmesinin sebebi, daha önce camenin yerinde olan Ulu Camiden dolayıdır. 
Daha önce burada yapım tarihi ihtilaflı bir Selçuklu camisi vardır. Böcüzade Süleyman Sami’ye göre 1085-86 yıllarında yaptırılan, Osman Turan’a göre ise 1299 yılında yaptırılan bir Selçuklu Ulu camisinin yerine Kutlubey Camisi yaptırılır. 
1899 yılında cami tamirat için açıldığında direklerin hemen hemen hepsinin çürüdüğü görülür. Padişah 2. Abdülhamit Rum Mimar Yanko Bey’i görevlendirir ve buraya şu anda gördüğümüz cami planı uygulanarak Kutlu Bey Ulu Cami tamamen yenilenir. 
Bu yeni yapılan cami 1914 yılındaki büyük depremde tamamen yıkılır. 1922 yılında şu an gördüğümüz cami 2. Abdülhamit döneminde yapılan caminin aynısı yeniden yapılır… 
Mimari Özellikleri: 
Isparta’daki camilerin en eskisi ve en büyüğüdür.
Camide simetrik pencere/aydınlatma planlanır.
Doğu ve Batı Cephe duvarlarının her birisinde alt kısmında 5, üst kısmında da 5 pencere bulunur.
Üst kısımdaki pencereler alt kısımdakilere göre biraz daha küçükçedir.
Güney ve kuzey cephe duvarlarının her birinde altta 4 ve üstte de 4 pencere bulunur. Üstteki pencereler alttakilere göre biraz daha küçükçedir. 
Bina bir merkezi kubbe etrafında oluşur. Merkezi kubbenin dört bir yanında birerden toplam dört elips kubbe bulunur. Dört köşede de birer küçük kubbe bulunur.
Kadınlar mahfeli üzerinde ortada elips bir kubbe; sağında ve solunda daha küçük iki kubbe oturtulmuş. 
Bina örtüsü sütunlar ile taşınır. Sütunlar üzerine oturtulmuş kemerlerden pantantifler ile kubbelere geçiş yapılır.
Merkezi kubbe 8 pencere ile hafifletilir ve caminin daha aydınlık olmasına katkı sağlar.
Örtü ve Pandantif yüzeyler kalem işi süslemeler ve madalyonlar ile donatılır.
Mihrabı sivri kemerli bir kavsaraya sahiptir.
Kuzey cephenin batı ucunda camiden bağımsız olarak yer alan minarenin kaidesi pabuç bölümüne kadar üç aşama gösterir.
Subasman seviyesinde kare planlı olan kaide, köşelerde pahlarla sekizgene dönüştürülmüş, daha sonra üst üste üç bilezikle sekizgenin çapı daraltılmıştır.
Bileziklerle pabuç arasında kalan bu bölümde taş aralarında yer yer üç sıra tuğla hatıllar vardır.
Bileziklerin alt seviyesinde akantus yaprakları bulunan devşirme friz parçası vardır.
Sekizgen kaideden köşeleri pahlı bir pabuçla onaltıgen gövdeye geçiş sağlanmıştır.
Gövdede biri pabuçtan sonra, diğeri şerefeye yakın bölümde birer silmeli taş bilezik yer alır.
Şerefe altı mukarnaslı olup, korkuluklarla geometrik taş süslemeler vardır. Petek üstünde yükselen külah kurşun kaplamadır
Kaynak:
ALİ TÜRK: Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü
HURİYE ÖÇAL: Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü

——————–

Peygamber Camisi

Kavaklı Cami – Peygamber Camisi
Kitabesine göre 1782-83 yıllarında inşa edilir.
Çinili cami olarak da anılır.
Kare planlı, ahşap tavanlı ve üstten kırma çatıyla örtülüdür.
Çatı giriş ekseninde üçgen alınlıklıdır.
Caminin kuzeyinde son cemaat yeri, kuzeybatı köşesinde bir minaresi vardır.
Cami 1832, 1879, 1888, 1914 ve 1950 yıllarında onarımlar görür.
Ana giriş kapısı kuzey cepheyi ortalar. Doğu ve batı yanlarda şu anda kapalı tutulan iki adet tali çıkış kapısı vardır.
İki adet mihrabiyenin bulunduğu kuzey cephe kütahya çinileri ile süslüdür.

——————

Aya Baniya – Aya Payana kilisesi

Kilise 1750 yılında padişah 1. Mahmut döneminde yaptırılır.
Kilise 1923-24 yıllarındaki mübadeleye kadar kullanılır.
Daha sonra maalesef metruk kalır. Bina bugün bile heybetli konumdadır. İç kısım 3 Nefli olarak görülür.
Batıdan, kuzeyden ve güneyden 3 kapı ile binaya girilir.
Nefleri oluşturan ve çatıyı taşıyan sütunlar çok iyi durumdadır.
Çatı ahşap çapraz tonozla örtülüdür. Dışardan ise ahşap tonozlar üzerine oturtulmuş beşik çatılar topluluğu görülür….
——-
Burada Cumhuriyet döneminin tüm kültür bakanlarına büyük bir eleştiri yapmak istiyorum.
Keşke binayı kültür merkezi olarak kullansalar idi, bugün yapı sağlam bir şekilde ayakta kalırdı.
Zaman geç değil, şu anda bile bu yapılabilir..
————————–
Aya Ishotya – Aya Yorgi Kilisesi

Kilise 1857-1860 yıllarında Abdülmecit’in padişahlık yıllarında yaptırılır.
Kilisede 1923-1924 yıllarındaki Türkiye ve Yunanistan arasındaki nüfus mübadelesine kadar ibadet yapılır. Daha sonra maalesef metruk kalır. Bina bugün bile heybetli durumdadır. İç kısımda 3 nef görürüz. Binaya batıdan, kuzeyden ve güneyden 3 kapıdan girilebilir.
Nefleri oluşturan ve çatıyı taşıyan sütunlar çok iyi durumdadır.
Bina çapraz tonozla örtülüdür. Dışardan ise tonozlar üzerine oturtulmuş beşik çatılar topluluğu görülür…

————————–
Isparta MüzesiIsparta Müzesi:
Isparta’da ilk müze 1935 yılında halkevinin bir salonunun müze olarak düzenlenmesiyle kurulmuştur. Müze binasının yapılmasıyla 1985 yılında yeni müze ziyarete açılmıştır.
Müzede bulunan eserler dört ayrı salonda sergilenmektedir.
Arkeoloji salonunda Atabey-Göndürle Eski Tunç Çağı mezarlık kazısı buluntuları, İstanbul ve Afyon müzelerinden getirilen Isparta yöresinde ele geçen
eserler kronolojik olarak sergilenmektedir.
Etnografya salonunda bir bölüm “Isparta Odası” olarak düzenlenmiştir. Yöre giysileri, 17. yüzyıldan itibaren kullanılan çakmaklı tüfekler, 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başlarına ait toplu tabancalar, kılıçlar, süngüler, Osmanlı beratları, el yazması Kuran-ı Kerim ile tütsü kapları da bu bölümde sergilenmektedir.
Yörük salonu olarak adlandırılan salonda yün çoraplar, heybeler, torbalar, kilimler, çoban giysileri, koyun-keçi-deve çanları, müzik aletleri bulunmaktadır. Burada ayrıca bir Yörük çadırı bütün malzemeleri ile düzenlenmiştir.
En eskisi 17. yüzyıla kadar inen çeşitli yörelerin halıları da halı salonunda sergilenmektedir.

——————
Sayfayı okumaya misafir olduğunuz için teşekkür ederim.
Kendi hayat felsefenize göre sağlıklı, huzurlu, mutlu yaşayacağınız güzel bir ömür dilerim… Kaderiniz hep güzel olsun…
Saygılar, Selamlar
Muammer Çelik